Adanın en küçük evinde yaşıyor.
Kaç yaşında olduğu yüzünden, konuşmasından ya da duruşundan net olarak anlaşılmıyor. Ama başında durduğu işporta arabasının üzerinde “Galeri Celal since 1954” yazıyor. Önceden bu yazı arabanın üzerine yağlıboyayla yazılmıştı; bu yıl, çok olmadı, enli bir kurdele düşünün, onun gibi beyaz bir şerit üzerine “Galeri Celal since 1954” bastırıp – iki yanında Türk bayrakları var bu kez– arabanın tablasının kenarına çepeçevre geçirmiş.
Kaç yaşında olduğu yüzünden, konuşmasından ya da duruşundan net olarak anlaşılmıyor. Ama başında durduğu işporta arabasının üzerinde “Galeri Celal since 1954” yazıyor. Önceden bu yazı arabanın üzerine yağlıboyayla yazılmıştı; bu yıl, çok olmadı, enli bir kurdele düşünün, onun gibi beyaz bir şerit üzerine “Galeri Celal since 1954” bastırıp – iki yanında Türk bayrakları var bu kez– arabanın tablasının kenarına çepeçevre geçirmiş.
1954’ten bu yana altmış yıl kadar ediyor. Adam da yetmiş
yaşlarında gibi duruyor. Belki de galerisini “açtığında” on beş-yirmi yaşında bir delikanlıydı; pekala olabilir, ama onu şahsen tanımadığım için yaşını soramadım, bilmiyorum. Aslında ben ona baktığımda, seyyar "Galeri Celal"i iten babası Celal’in
yanında yürüyen on yaşlarında bir çocuğu görür gibi oluyorum. Arabasına eşyaları yerleştirirken çok titizleniyor ama, miras kalan ekmek teknelerinin bu denli özenli bakılacağını
düşünmüyorum, her nedense...
Onu hep, şimdi “yoğun ihtiyaç” nedeniyle mescide çevrilmiş
olan, kim bilir daha önce yerinde hangi dükkan ya da binanın bulunduğu elektrik
idaresinin önünde, sabah balıkçının ekseriya iskorpit sattığı leğenlerin olduğu
yerde görürüm. Balıkçı öğlene doğru balıkları bitirip gider; o gittikten sonra ve
Galeri Celal gelene kadar, bir siesta, boşluğuyla kendini duyurur. Siesta çağrışımına evinin kapısı üzerinde duran Meksikalı bebekler de neden oluyor olabilir; yani
birileri öğle uykusunda mı, kesin olarak bilemeyiz elbette, ama o görece sessiz sıcakta ortalıkta dolaşanlar,
genelde günübirlikçilerdir.
Her gece arabasını evine boşaltır, saat dört buçuk
civarında da törensel bir edayla, beş buçuk gibi çarşıda yerini almadan önce,
yeniden yerleştirmeye başlar. Parfümler, deodorantlar, sabunlar, lifler,
çantalar, taraklar ve fırçalar, tuhafiye malzemeleri, tütsüler, t-shirt, şort
gibi ufak tefek giyim eşyası, güneş kremleri ve kırtasiye, Amerikan vitaminleri, bayramsa çikolata, akla gelebilecek türlü çeşit eşya, arabada bir arada durur. Her üründen yalnızca bir tane vardır; bunların ortasına bir yere “Amerikan Pazarı adaya geldi” yazısını da yerleştirdi miydi, piyasaya çıkmaya hazırdır.
Ailesi var mı yok mu bilmiyorum; çünkü onu ne zaman görsem yalnızdı, fakat, 1954’ten beri hiç değilse
kendisini gayet güzel geçindirdiği anlaşılan Galeri Celal'in zor günler geçirdiğini biliyorum.
Son yıllarda adaya birbiri ardına açılan marketlerle rekabet etmesi imkansız
olsa da şimdiye kadar bir şekilde bunu başarmıştı. Ama neredeyse dükkanıymışçasına sabit durduğu yerin tam karşısına geçen ay açılan kozmetik
marketinden sonra akıbetinin ne olacağı konusunda endişeliyim, çünkü bu hafta sonu onu
her zamanki yerinde göremedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.