29 Şubat 2016 Pazartesi

Çayını İçtikten Sonra

"Rıfat ölmüş olabileceğinden şüphe ediyor. Öldü ve bunu anlamadı. Şöyle düşünüyor: Gayet mümkün, çünkü ölen hiç kimse öldüğünü anlamaz.
Aklında bazı anlar var. Ölüm anları. Yaşamanın yetmediği ya da tam tersine çok ağır geldiği anlar. Bu birbirinin tam zıttı anlardan birinde ölmüş olabilir. Devlet on iki yaşındaki bir çocuğu öldürdüğünde Rıfat da ölmüş olabilir. Sevgilisi kırda güzel sesiyle bir Sait Faik öyküsü okurken Rıfat oracıkta ölmüş olabilir. Belki de kitapçıyı basan polisin cop darbeleriyle ölmüştür.
Bu anları sıralamaya kalksa bütün ömrünü anlatması gerekecek.
Her neyse, Rıfat çoktan ölmüş olabileceğinden şüphe ediyor ve kendi kendine şöyle diyor: Yaşamadan ölebilirdim ama ölmeden yaşayamıyorum.
Her neyse, Rıfat çoktan ölmüş olabileceğinden şüphe ediyor ve çay demliyor. Çayını içerken bardağı bütün parmaklarıyla öyle bir kavrayışı var ki, çay molası bittikten sonra ölecek taşeron işçilere benziyor." 
Barış Bıçakçı
Seyrek Yağmur
İletişim, 2016

17 Şubat 2016 Çarşamba

...

yorgunum. üstelik, örneğin bu akşam David Bowie'nin Reality filmini izlerken (https://vimeo.com/28648393) düşündüm de, o yaşta bu enerjiyi nasıl bulduğunu bile anlayamayacak haldeyim. nasıl bir yaşama hırsıdır, nasıl bir güçtür bu insanlardaki, sürekli üretilen?

şuramda bir şey var. yorgunum.

belki üzgünüm de yorgunum sanıyorum. bilmiyorum.

dinlenmekle geçmediğine göre, demek ki yorgun değilim.

bilmiyorum.

şuramda bir... söküp atamadığım birden fazla şey

var.



Robert Walser'e doğru

İsviçreli yazar Robert Walser'i bu küçük kitap sayesinde tanıdım (ismen); aslında, merak ettim demek daha doğru. Onun -eserlerini okumadan önce- hakkında okuduğum ufak tefek bilgilere dayanarak bile, Jelinek'in bu metninin onu yansıttığını söylemek mümkün. Orijinalini Berlin'e gittiğimde edineceğim, ama ondan önce, başlık, "Er nicht als er (zu, mit Robert Walser)", "O olmayan o (Robert Walser ile, ona doğru)" olarak çevrilse kulağa daha hoş gelirdi gibi geliyor bana.

Elfriede Jelinek bir yazar olduğu kadar bir şairdir de, o nedenle metnin okunurken çıkardığı sesi de çok merak ediyorum.

Şimdi tadımlık bir bölüm, buyrunuz:

"...Hayatınızı paylaştığınız diğer insanlar varlıklarıyla sizi kafası çalışmayan ve yoksul biri haline getiriyor. Yavaş yavaş elinizden her düşüncenizi alıyorlar. Şu anda hiçbir şey bilmiyormuş gibi bir izlenim uyandırıyorsunuz. Endişelenmeyin, sayemde uzun süren bu arayışa girmenize gerek kalmayacak. Ben de yıllardır kendimi arıyorum, ancak benim amacım sizin aksinize kaba bir biçimde kendimi saydırmak. Bu arayışı başka birine, hele de bir yazara emanet edemem, bunun için fazla değerliyim. Demem o ki ben hazır kendimi arıyorken bunu sizin yapmanıza gerek yok. Ben kendimi sizin bulabileceğinizden daha hızlı bulurum, çünkü nerede olduğumu genellikle bilirim. Gerçi bazen şunu fark ediyorum ki içimdeki yuvamda değilim! Ve üstelik nerede olduğum da umurumda değil. Belki de ölene kadar başka bir yerde çabalar, yaşar giderim. Kendimi bir kez daha vaktinde bulamayacak olursam size karşı ziyadesiyle savunmasız duruma düşerim. Bu noktada yoluma zorluklar çıkar ve onların üstesinden gelmeye çabalarken ... yoldan ayrılırım, evin yolunu bulamam. Şaşkın şaşkın dolanırken bana kimse ilişmez, çünkü onlar da nerede olduğumu bilmez. ...Öyle görünüyor ki siz de beni başka bir yerde aramaya gitmişsiniz. Bekler misiniz? ... Şuraya, mutfak masasının üzerine, içinde düşünmekten tekrar hızlıca uzaklaştığım bakış açısı aracılığıyla size doğru yola çıktığımı bildiren bir not bırakıyorum. Gittiğim yerde kök salmayacağım. İnsanlar beni bulamadan çabucak yola koyuluyorum..."

Elfriede Jelinek
o olmayan olarak o
(Robert Walser ile, 'e doğru)
Çeviren Gül Gürtunca
NOD, 2015

14 Şubat 2016 Pazar

14 Şubat

"- Şayet bir sevgilin yoksa herkes sevgilindir.

Bu sabahki Hallmark tebrik kartı, o lanet olası kovboyun inceliği. Etrafta gözlüğümü arandım. The Laughing Policeman kitabının yıpranmış kapağı ve ucunda Etiyopya haçı olan bir zincirle beraber çarşafların altındaydı. Nasıl oluyor da hep ortaya çıkmayı başarıyordu? Peki bugünün sevgililer günü olduğunu nereden biliyordu? Mokasenlerimi ayağıma geçirdim ve hafif somurtkan bir şekilde ayaklarımı sürüye sürüye banyoya yürüdüm. Kirpiklerim çapaklanmıştı ve gözlüğümün camları parmak izleriyle doluydu. Gzökapaklarıma sıcak havlu bastırdım ve Fildişi Sahili'ndeki genç bir köylüye bir zamanlar çekyat görevi görmüş olan alçak, ahşap banka baktım. Beyaz frak gömleklerden, yıllar içinde yıpranmış eski püskü tişörtlerden ve Fred'in eprimiş eski pazen gömleklerinden oluşan ufak bir yığın vardı. Fred'in giysilerinin tadilini bile ben yapıyordum, diye geçiriyordum içimden. Kırmızı siyah kareli bir tanesini seçtim; iyi bir seçim gibi göründü. Yerden tulumumu aldım ve içindeki çorapları silkeledim.

Hayır, sevgilim yoktu, dolayısıyla da kovboy muhtemelen haklıydı. Bir sevgiliniz olmadığında herkes potansiyel sevgilinizdir. Günü tüm dünyaya göndermek üzere kırmızı elişi kağıdına dantel kalpler yapıştırarak geçirmek zorunda kalma korkusuyla bu düşüncemi kendime saklamaya karar verdim.

Dünya olup biten her şeydir. Wittgenstein'ın Tractatus Logico'sunda kavranması kolay fakat yıkması imkansız, gerçekten şık, esprili bir incelik var. Kağıt bir altlığın üzerine bunu bastırıp sokaktan geçen bir yabancının cebine atabilirdim. Ya da belki Wittgenstein sevgilim olabilirdi. Norveç'te bir dağ yamacında, küçük, kırmızı bir evde hırçın bir sessizlik içinde yaşayıp gidebilirdik."

Patti Smith
M Treni

3 Şubat 2016 Çarşamba

reverse

Kapının önüne kadar geldiğim halde eve girmek istemiyordum. Hayır. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Ben de geri geri gitmeye başladım. İnsanların ve kedilerin ve kargaların şaşkın bakışları arasından geçerek önce bizim sokaktan, sonra mahalleden çıktım. Çevre yollarını, hızlı arabaların ıslıkladığı yol kenarları boyunca geri geri giderek şehrin kalabalıklığından sıyrıldım. Geri geri gitmeye doyamamıştım. Sonunda şehirden de çıktım. Arada bir direklere, ağaçlara çarptım, kurbağaların üstüne bastım. Su birikintilerine daldım. Çamurlara battım. Hiç önemli değildi. Geri geri gitmeye kaptırmıştım ve çok da güzel gidiyordum. Önce hızlı hızlı, hevesle; sonra sakin bir nefesle. Akşamüstüydü, gece oldu; gücüm vardı ve gece durmadım; biraz karnım acıktı ama durmadım; sonra susadım yine durmadım. Böylece sabah oldu. Kaç arpa boyu yol aldım gece bilmiyorum, çünkü gece zordu. Arada köpekler peşime takılıyordu, birileri bana bakakalıyordu. Ne gam, durmadım.