19 Aralık 2018 Çarşamba

"I put it aside until I had time”

Roy Rappaport’un Ritual and Religion in the making of humanity’sine yapılan bir göndermeyi ararken, kitabın önsözünü bir okuyayım dedim. İthafları, epigrafları, elimdeki kitabın hikayesini okumayı, yazarın kimlere, neler borçlu olduğunu ve kitabın yazılmasındaki motivasyonu öğrenmeyi seviyorum.
Önsözler, girişler, oldukça kişisel ve dokunaklı veriler de içerirler. Kitaplardaki başka hayatlara bakmak, emekleri, öncelikleri ve umutları görmek; insanın biricik varlığı olan kendi yaşam süresi içinde zihinsel çabasının kapladığı alan ve bunun ifade edilişini: fedakarlıkları, tatminleri ya da  pişmanlıkları okumak bana, hiçbir kutsal kitabın ilham edemeyeceği, hiçbir dini ritüelin yaşatamayacağı maneviyatı ve aidiyet duygusunu veriyor. O nedenle, Rappaport’un kitabının önsözünden birkaç cümleyi buraya almak istedim:
This book, as all my friends well know, has been a long time coming. Some of its ideas came to me as early as the late 1960s, ... An earlier version of this manuscript was accepted for publication in 1982 with requests for no more than minor revisions. Upon rereading it at that time, however, I decided it didn't say quite what I wanted to say, so I put it aside ``until I had time'' to revise it to my liking. ... And so, although I made some progress on the manuscript, it was slow going. This didn't make me happy, but I was given some comfort by the feeling that my revisions were better than what I had done originally. By and large I think this is true, although the book still doesn't say quite what I would like to say, or doesn't say it as well as I would like.
In April 1996 I was diagnosed with lung cancer. ... At any rate, they  —all those passages —  have come off their back burners and have, for better or worse, been front and center since the diagnosis. 
          ....
Roy A. Rappaport
Ann Arbor
July 1997

15 Aralık 2018 Cumartesi

Bugün tezin için ne yaptın? Olay yaratacak dev yazı dizisi -4

Kendimi şaşırtmaya devam...

Başlıktaki sıra numarasını ezberden yazamadım :) Hiçbir yazı dizisinde 4'e gelemediğim için :))

Uzun uzadıya yazmayacağım, bildirim alanlar kusura bakmasın rahatsızlık için, tarihe not düşüyorum: ilk defa belirlediğim bir deadline'dan önce bitirip teslim ettiğim bir şey oldu: Tez önerisi. Gerçi üzerinde yıllarca oturulmuş bir tezin formaliteden tez önerisini yazmak çok mu zor diyeceksiniz ama bu yaştan sonra alışkanlıkları kırmak da zor.
Küçük olumlu şeylere sevinmek giderek daha zor.
Kafayı toparlamak daha zor.
Uzun süre ara verilen şeylere yeniden, yenileştirerek başlamak daha zor.
Kendine inanmak daha zor.

2 Aralık 2018 Pazar

Storytel deneyimim

Birkaç ay önce metroda reklamlarını izlediğimde çok merak etmiştim. Reklamdaki insanlar gündelik işlerini yaparken, yürüyüşte, hatta kondüsyon bisikleti üzerindeyken kulaklıklarını takıp bu sesli kitap uygulamasından kitap dinliyorlardı, reklamdaki deyişle, kulaklarıyla okuyorlardı.
14 gün ücretsiz denenebileceği söylenen uygulamaya hemen üye olmak istedim, baktım kredi kartı numarasının girilmesini şart koşuyor, üye olmaktan vazgeçtim.
Sonra bir gün yine metroda, iki genç kızın aynı reklam üzerine konuşmalarına kulak misafiri oldum. Kızlardan biri üye olmuş ve 14 gün sonra aboneliği iptal etmeyi unutunca, tabii ki aylık ücreti kesmişler: 25 TL. Madem bir ay vaktim var, bir ay sonra iptal ederim demiş ve yine unutmuş :)))
Ben de kesin unuturum dedim, hepten vazgeçtim. Nasıl olsa evde zilyon tane kitabım var ve şükür daha gözlerim görüyor. Burada Borges ve onun kitap okuyucusu Manguel'i anmadan edemeyeceğim; herhalde böyle bir uygulama Borges'i pek memnun ederdi.
Sonra geçen gün, sevdiğim bir hanımefendi, bir taze yazar, bu uygulamadan çok memnun kaldığından bahsetti. Dün de aniden, aklıma gelir gelmez uygulamaya gittim, kart numaramı da bastım, üye oldum.

İzlenimlerim şöyle:

  • Çevrimdışı dinlenebiliyor, güzel.
  • Fazla seçenek yok, yani kitap sayısı az, bu fena. İngilizce dinlemek istersen çok var, ama Türkçe olarak az geldi bana.
  • Harari'den Sapiens'i indirdim telefona. Tilbe Saran'ın güzel sesiyle. Gerçi terimleri söylerken biraz zorlanmış ama kaydı yinelememiş gibi geldi, olsun.
  • Okuma hızı ayarlanabiliyor. Ben x1.25'te rahat ettim. Bu belki seslendiren kişiye göre değişir.
  • Aynı e-kitapları tabletten okumaya alışmak gerektiği gibi, buna da alışmak gerekiyor. Dinlemeye başlayalı 4 saat oldu, ama kitabı okusam 4 saatte daha çok ilerlerdim gibi geldi bana. Bu kitabı seçmemin nedeni de, satın aldığım ama bir şekilde bir yerlerde kaybettiğim ya da ödünç verip geri alamadığım bir kitap olması. Epeydir okumak istiyordum ama tekrar satın almak da güç geliyordu.
  • Kitap okurken ya da çalışırken, fonda müzik olmasını severim. Dünyanın en verimli tekniği olduğunu iddia etmeyeceğim, ama verimsizce de olsa yaptığım şeye daha iyi konsantre olmamı sağladığını düşünürüm. Ancak bu sesli kitabı dinlerken bir yanda müzik olması çok rahatsız etti; müziğe dikkat ettiğim anda kitabı kaçırdım, kitaba daldığım zaman müziği hiçbir şekilde duymadım. Bu da bana alışkanlığımın dışına çıktığım için, hafif bir yalnızlık duygusu verdi, pek sevmedim.
  • Ayraç özelliği var. Kitabı arada durdurup notlar aldığım için, ilk anda sokakta dinlerken not alabiliyor olmak çok hoşuma gitti. Ama sokakta aldığım iki nottan birinin üstelik de uzun olanının eve geldiğimde yerinde yeller esmesi, can sıkıcıydı. Geri alıp not aldığım yeri (ki bu da sorunlu, nereye ve nasıl alacağız? Ara bul özelliği ile desteklenmiyor, ve diyelim hangi dakika ve saniyeye dönmek istediğimizi biliyoruz, fakat o belli ana dönmeyi seçmek de mümkün değil. Elimizle barı kaydırmak da işe yaramıyor :) ) tekrar dinlemem gerekti ve bu da vakit kaybettirdi. Genel bir hata mı, yoksa bana mı denk geldi, bilmiyorum. Not almak da işlevsel değil, bir tat bir doku, garnitür nevinden... Başvuru kaynakları bu yolla okunamaz (dinlenemez :)) çünkü kaynak göstermek istersek, referans verebileceğimiz bir sayfa numarası bulunmuyor.

Eğer bütün bunlara rağmen uygulamaya alışıp kitabı bitirebilirsem, deneme süresi içinde Harari'nin diğer kitabını (Homo Deus) da dinlemeye çalışacağım. Ve süreyi aşmadan aboneliğimi iptal edeceğim. Eğer sağ gözüme günün birinde bir şey olursa, Borges'in durumuna düşmemek için de tekrar abone olacağım :)) Hem o zamana kadar bu veya bir başka benzer uygulama, kendini geliştirecektir.

Sesli kitapların yaygınlaşmasından önce, senelerce önce, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi'nde yüksek lisans tezimi yazarken, görme engelliler kitaplığı önünden her geçişimde ürperir, eğer bir gün kör olacak olursam, hemen Braille alfabesini öğrenmeye başlayacağımı düşünürdüm. Şimdi bir de bu seçenek var. Ezcümle, tanıdığıma memnunum, ama şimdilik almayayım. Umarım 13 Aralık'ta aboneliğimi iptal etmeyi unutmam :)

30 Kasım 2018 Cuma

Bebek devam sütlerinde ve şalgamda ÖTV kaldırılıyor

Tam çayımı doldurmuş, kanepenin kenarına ilişiyordum ki, bebek devam sütlerinde ve şalgamda ÖTV'nin kaldırıldığını bildiren haber bülteni alt yazısını gördüm. Sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Yorumlamaya gerek olmayan, absürd bir kara komedinin içindeyiz. Ama şakalara yeteri kadar güldüğümüzden, artık içimizden gülmek gelmiyor. Veyahut gülmekten ölmüşüz, ama gömülmemişiz gibi bir şey.

Zombi olmuşek.



12 Kasım 2018 Pazartesi

Bugün tezin için ne yaptın? Olay yaratacak dev yazı dizisi -3




Tanrı düşüncesinin insanın evrimiyle olası paralel gelişimi kapsamında okurken, daha önce nasıl keşfetmediğime hayret ettiğim, muazzam bir web sitesi keşfettim:

http://darwin-online.org.uk/

sağolasın E. Fuller Torrey... yağmurlu öğleden sonraları bu sitenin içinde kaybolunabilse keşke...

28 Ekim 2018 Pazar

Bugün tezin için ne yaptın? Olay yaratacak dev yazı dizisi -2

Evet, bugün itibariyle notları aramaktan vazgeçtim. Gerçi 100 küsur sayfalık word dosyası halinde şimdiye dek yazdıklarımı bir araya toplamışım, buldum. Ona bakabilirim ama okumuyorum (şimdilik). Anahat planı var elimde, bunun yanı sıra neyi değiştireceğimi, neyi kullanıp neyi atacağımı, ne ekleyeceğimi biliyorum. Nebuladan alıyorum. Öyle hoşuma geliye.

Yukarıda gördüğünüz basit şema, ilk çerçevem; Levi-Strauss yapmış zamanında.
Ama işaret eden ayak benim.

27 Ekim 2018 Cumartesi

Bugün tezin için ne yaptın? Olay yaratacak dev yazı dizisi -1

Bugün aklımda bir yığın şey vardı tez için, okunacaklar listesi -gerçi yazmak için önümüzdeki birkaç günde kasmıyorum, hakkımı yemiyim şimdi- aranacak notlar, defterler, düzenlenecek klasörler- ama yaptıklarım kitapları düzenlemek, libgeni sömürmek, notları arayıp bulamamak ve en önce okunması gereken iki kitabı üst üste başucuma koymak ve bir-iki sayfa okumaktan öteye geçmedi. Varsın olsun. Günlerdir yerinde yeller esen sağlığım bugün az da olsa yerine geldiği için, sağlık olsun.

Bu gece çok sıkıldım, sıkılmaktan içime doğru göçtüm adeta ama okumaya öğrenmeye ne kadar dirençliymişim yeri gelince, onu da gördüm. Bu da bir şey. Yarabbim ne kadar da iyimserim.

Neyse, tüm bu atalet beni yordu, tam gözlerim kapanıyordu kiiii uykum kaçıverdi, e ben de ne yapayım, dedim kendime emrivaki yapayım, eziyet edeyim. "Bugün tezin için ne yaptın" yazı dizisine başlarsam, sonra her gün oraya "bugün de bir şey yapmadım", "bugün de kesat gitti", "bugün tansiyonum çıktı", "bugün de çok yorgunum yoksa yapacağdım", "bugün aslında dündü", gibisine şeyler yazarsam, kendi kendimi utandırmış, kendimle yüzleşmiş olurum, dedim. Belki utanmalık her gün bir şeyler yapar da onu yazarım, dedim. Amaaan kimi kandırıyorum :)

Bayılıyorum kendime emrivaki yapmaya. Gerçi şimdiye kadar hiç işe yaramadı, ama hiç de vazgeçemedim. Mesela, önüme gelene "açık radyoda program yapıcam, şöyle tasarlıyorum şu zamana planlıyorum" dedimdi, hatta açık radyonun program sorumlusuyla bile yazıştım, ki kendimi mecbur edeyim; olmadı, olmadı, olmadı. Yine burada kaç tane yazı dizisine başladım, çoğu bir numeroda kalakaldı :)))

Ama ama ama belki bu seferki danışmanım, söz verdiği gibi beni bir güzel sopalar?
Belki bu kez geliştirmeye uygun güzel fikirlerim vardır?
Belki bu kez utanmazlığımdan utanırım?
Belki de bir mucize olur?
Kim bilir, bu kez başarırım belki. Umut fakirin ekmeği.

Arkası yarın :)

17 Ağustos 2018 Cuma

Erdem

Bir deniz kıyısında, kumlara uzanmış. Yüzünde çapkın bir ifade var. Güzel mavi gözleri üzerine rüzgarın havalandırdığı birkaç perçem düşmüş. Şakağına dayadığı eli başını zarifçe destekliyor. Gün ışığı tenine öyle bir parlaklık vermiş ki pembelik ve canlılıktan oluşma bu güzel canlıdan gözleri ayırmak zor.

Böyle bir pozu hiç vermedim, ama yukarıdaki gibi betimlenecek bir pozu verebilseydim verir miydim, diye düşünüyorum (ve bundan yola çıkarak daha bir sürü şeyi). Vermezdim demek erdem kavramını hafife almak olur.

Sınanmamış hiçbir erdemin varlığından söz edilemez. Tıpkı sinağrit babanın hikayesinde olduğu gibi. İyiliği sınanmamış balıkçının oltasında canını verirken pişman olmuştu, ama son pişmanlık fayda etmemişti.

24 Temmuz 2018 Salı

Sıradan bir akşam

Sıradan bir akşam, işyerinden yaklaşık olarak 18'de eve döndükten sonra, yolda gelirken de kafamda evirip çevirdiğim klasik planlarla başlıyor: Okuyup sayfalarına işaret koyduğum, ya da not aldığım kitaplarla ilgili bloga yazabilirim; evde derleme toplama yapabilirim; uzun zamandır konuşmadığım arkadaşlarımdan hiç değilse birine telefon açıp müsaitse biraz sohbet edebilirim; bir film seçip izleyebilirim ya da özel bir yemek pişirebilirim. Nadirattan, bunlardan biri ya da birkaçını yaptığım da oluyor, ama genellikle, hatta ezici çoğunlukla galip gelen, kanepeye "biraz dinleneyim de" diyerek ilişmek, sonra ayaklarımı uzatmak, sonra da büsbütün uzanmak oluyor.

Oysa her akşam, onlarcası içinden bir not düşmek var buraya. Bilge Karasu'dan şu not örneğin, ne kadar tanıdık bana:

Ama, okudum. Yaşamım boyunca, durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya. Birçok şeyin ölüp gittiği - ölüp gittiği düşünülen - bu yaşımda bile, en çılgın çeşitliliği içinde okumalarımı sürdürmemek, usumdan geçirebileceğim en büyük "olmazlık". (Özimgemle ilişkili bir şey olsa gerek.) [...] Okumalarımın "mevsimi" yok; örneğin, yazın okumağa daha çok vakit buluyor değilim. Çok okuduğum, yani okuduklarım listesine sık sık birer satır eklediğim dönemler de var, listenin neredeyse donup kaldığı dönemler de var. Çeşitli nedenlerden ötürü... (Kitap karıştırmaktan, parça bölük okumalardan değil, birim-metin okuyup bitirmekten söz ediyorum.) ([...] Liste de, bir edinti özenti olarak, kitaplarından değilse bile okuduklarından övünç payı çıkarmanın bir dayanağı sayılmaz mı? Övünmem güç, çünkü listeyi kendim için tutuyorum, ayrıca, yıl sonunda okumalarımın sayısını genellikle pek yetersiz buluyorum. Çok daha fazla okumam gerektiğini düşünerek yaşadığım söylenebilir, bu durumda.)
Bilge Karasu, Ne Kitaplı Ne Kitapsız, 1987
 Liste işini hiç beceremedim, belki ara ara  bir yıl ya da birkaç ay boyunca liste tutmuşumdur. Ama faydasını görmediğim gibi, yetersiz okuduğum hissini güçlendirdiydi, diye hatırlıyorum. Mesela şu sıralar çok okuyorum ama geçmişteki deneyimime dayanarak, bunun sürekli olmayacağını, Karasu'nun deyimiyle listenin - belki de yakında - donup kalabileceğini de biliyorum :) Her neyse, bu verimli dönemin tadını çıkarmakla iktifa edeyim. Ne kadar az beklenti, o kadar çok mutluluk. Ha olur da, söz gelimi, Borges Sekseninde'den (Borges'le söyleşilerden derleme) bir yan ürün, örneğin "Borges'in şiir tanımları" gibi bir küçük yazı çıksa, ya da ne bileyim, "Berger'in metinlerine eşlik eden müzikler" gibi notlar çıksa, şahane olmaz mı, muhteşem olur, daha da bir şey istemem.

Olmazsa da canımın sağlığı :)



27 Haziran 2018 Çarşamba

yolluk

Hani bir söz vardır,  eğer sevdiğin işi yapıyorsan, tek bir gün bile çalışmış sayılmazsın, diye. Bugün yolda düşündüm: eğer okuyabiliyorsan, yolda tek bir dakika bile kaybetmiş sayılmazsın :)

Maltepe'den binip eline kitabı aldıktan sonra, bir baktı ki Ünalan (Ayrılıkçeşme'ye 2 durakcık). Ayrılıkçeşme'de bir başladı, aaa Yenikapı; Yenikapı'dan Hacıosman metrosuna atlayıp kaldığı yerden bi gömüldü solucan, kafasını kaldırınca ne görsün, az daha Taksim'de kapı kapanacak.

25 Haziran 2018 Pazartesi

Πηνελόπεια

Penelope


Zamanla hep derdim oldu benim
Üstelik
Döngüsel de değil
kavmimizin zamanı

Hızla tükenirken bize ayrılan süre
Dokuyorum Penelope gibi
Özlemin sonsuz ipliğini

20 Haziran 2018 Çarşamba

Her erkeğin anneye ihtiyacı vardır


Her erkek

Güneş,
Çiçeğin sabahı ve tuz
ve dudak boyasında kum

Deniz feneri,
özlenen çamaşır ipleri
Kırmızı, mavi, kahverengi

Göbek bağıyım ben
İyi değil benim için

Ve güneş gazetemi yakıyor
Kendi sesim, ışığım, duyduğum ses

Her erkek ihtiyaç duyar bir anneye
Her erkek ihtiyaç duyar bir anneye

Gökyüzü, elma köpüğü
Gövde, iki erkek kardeş

Benim arap saçlarım,
Burnum ve yüzüm ve ellerim

Bal, gümüş, altın ve kurbağa
Başım ve kalbim

Ve gökyüzü sabah açılır
Kucaklarım kendi kendimi

Her erkeğin bir anneye ihtiyacı vardır.
Her erkeğin bir anneye ihtiyacı vardır.

Todo homem

O sol, manhã de flor e sal
E areia no batom

Farol, saudades no varal
Vermelho, azul, marrom

Eu sou cordão umbilical
Pra mim nunca tá bom

E o sol queimando o meu jornal
Minha voz, minha luz, meu som

Todo homem precisa de uma mãe
Todo homem precisa de uma mãe

O céu, espuma de maçã
Barriga, dois irmãos

O meu cabelo negra lã
Nariz, e rosto, e mãos

O mel, a prata, o ouro e a rã
Cabeça e coração

E o céu se abre de manhã
Me abrigo em colo, em chão

Todo homem precisa de uma mãe
Todo homem precisa de uma mãe
Todo homem precisa de uma mãe
Todo homem precisa de uma mãe

27 Mayıs 2018 Pazar

geçmiş geçmiş midir

"Geçmiş, mahkumu olmadığımız tek şey. Geçmişe her istediğimizi yapabiliriz. Yapamayacağımız, neticelerini değiştirmek. Gel geçmişi birlikte yapalım. Kaç yıl önceydi?"                                                          - A'dan X'e / John Berger

Geçmiş değiştirilebilir mi?
Değiştirilebilirse, bu yeni geçmiş, önceki geçmiş kadar sahici olur mu?
Belki de değiştirilebilmesinin yolu, birlikte değiştirmekten geçiyordur: İki kişilik (uygunu, kabul edilebilir olanı ya da güzeliyle değiştirilmiş) geçmiş.
Peki yerine yenisi konan geçmişe ne olur? Arada bir akla gelir mi, yoksa yenisiyle karıştırılacak hale gelir mi, zamanla?
Geçmişin mahkumu olmasak keşke.

9 Nisan 2018 Pazartesi

Hapşırık

Kitap okuyan bir genç, höarkh diye öyle şiddetli hapşırdı ki, ağzını kapadığı kolu ifrazatla doldu. Başını salladı: bir bu eksikti, yapacak bir şey yok, der gibi, ben de başka yöne çevirdim bakışımı. Biraz sonra, karşı koltuktaki kadının çocuğa kağıt mendil uzattığını gördüm. Çocuk mendili aldı, ama -kızarmasından anladığım kadarıyla- utandığından olacak, teşekkür etmedi. Niyeyse kadın güneş gözlüğü takıyordu, çocuğun kızardığını anladı mı acaba, yüz ifadesinden anlamıştır, hem ne olacak teşekkür etmemişse, acaba kadının da o yaşta çocuğu mu var diye bir yığın şeyi birkaç saniyede düşündüm. Kadınla aynı durakta indik. Benim aklıma neden çocuğa mendil uzatmak gelmedi, diye hayıflandım, birkaç adım arkasından yürürken. Mendilim var mı ki? Vardır herhalde ama bu çantanın derin dehlizlerinde kim bilir gizli saklı, korkunç ve kirli daha neler neler vardır; çok küçük bir ihtimal bulunsa bile  o mendil verilebilir bir mendil midir, diye aklımdan geçirip güldüm, kadına yürüyen merdivende yetiştiğim sırada. Solundan geçerken, "mendil uzatmanız çok ince bir davranıştı" dedim kadına. Tam da düşündüğüm gülümsemeyle baktı bana.

8 Nisan 2018 Pazar

Zübide

Yanımdaki kadın Zübide! Zübide! diye seslendi karşıdaki oturma sırasına doğru. Dört ya da beş yaşlarında bir kız çocuğu, annesi(?) onu arkasına yaslamaya çalıştıkça hacı yatmaz gibi eğilip bükülüyor, yılan gibi kıvrılıp, sıyrılıp yere bırakıyordu kendini. Zübide o mu, annesi mi, Zübide Zübeyde'nin değişik bir söylenişi mi acaba, diye düşündüm. Fatma örneğin, Fatoş oluyor, Fadime Fadik oluyor, hatta kimlik kartına o şekilde de yazılıyor. Ama belki bunlar da birbirinden farklı isimlerdir? Bilmiyorum, kafam karıştı. İlkokulda, Zübeyde diye bir arkadaşım var mıydı? Gözümün önüne gelen o kızın adı Zübeyde miydi? Kalın siyah örgüleri vardı, babası fırıncıydı. Her neyse, olası Zübide en sonunda bulunduğu yerden fırlayarak karşıdan onlara doğru seslenen kadına doğru koştu, kafasını kadının koltukaltına gömdü. Kadının yüzü gülüyor, çocuk da kıvranmıyordu artık, meğer uslu da durabiliyormuş.

P.S. gece uykumun arasında birden hatırladım, Züleyha'ydı arkadaşımın adı.