6 Ocak 2015 Salı

adrenalin tutkusu, iniş çıkışlar ve diğer şeyler

Otuzlu yaşların başlarına kadar, oldukça mutlu, kendiyle barışık, saatlerce kendini vererek yorulmadan çalışabilen, depresyonu bir yana bırak, ciddi bir üzüntü bile geçirmemiş bir kadından, on yılda kendine güvensiz, sık sık kötü hisseden, kendine değer vermeyen, çalışamayan, üretemeyen bir kadın haline geldim. Gelmiştim. Nasıl bu hale geldiğimi bir yana bırakıyorum artık. Önemi yok. Neyse ne.

Tanımadığım bir ben çıktı içimden, üzerime oturdu; önce kabul etmek istemedim. Baktım hiçbir yere gidesi yok, tanışmak zorunda kaldım. Sonra da alışmak. Giderek bu tanımadığım bene dönüşünce, sorun kalmadı. Bu yeni ben, sürekli keyifsiz, bir adımı ötekinin önüne düşünmeden atar gibi, sadece yükümlülüklerini otomatik olarak yerine getirirken, bir günü diğerine sürüklemekle yetinen biriydi. Keyifsizlik normal kabul edilince, sorun ortadan kalkmıştı.

Uzun bir zaman sonra bir şeyler oldu. Keyifsizlik bir sorun olarak kendini hissettirmeye başladı. Artık robot gibi devam edemiyordum; eski ben içerden zorluyordu. Böylece keyifli anlar, keyifsizlerle nöbetleşe girdi yaşamıma. Kısa konsantrasyonlarla, çalışabiliyordum artık, ama çalışamadığımda ve kötü hissettiğimde, üzüntüyü ve hayıflanmayı eskiye göre çok daha büyük ölçüde, daha derinden duyuyordum. Çünkü keyiflenilebileceğini fark etmiştim. Kontrast yapmıştı.

Şimdi yeni bir safhadayım. İniş çıkışlar hala var, ama ben onları kullanmayı öğrendim. Yakınmanın (hem de hiç), terapinin (her ne kadar çok emin olmasam da), hafif yollu ilaçların (ağırlarına zaten ihtiyacım yok), alkollü içeceklerin (aslında bazen faydası olmuyor değil) faydasını görmeyince. Yüksek ve hızlıyken, keyfim yerindeyken, düzyazı yazmak, ya da herhangi bir şekilde yazmak -hiç değilse kopya etmek, not almak- keyifsizken de dize düşürmeye çalışmak ya da çeviri yapmak çok iyi geliyor. İkisinin arası bir durumdayken de teze çalışıyorum. Çalışmak, ya da en azından çalışmaya çalışmak, en iyi ilaç. Ha yazdıklarım kendimi kandırmak-avutmak mı, belki; sanat mı, tabii ki hayır. Ama iyi geldiği kesin. Örneğin bu bloga verdiğim son iki haftadaki iki ara, bana hiç iyi gelmedi. Düzenli olmaya devam etmeli. Ne olursa olsun.

Ha bir de adrenalin tutkusundan söz edecektim. en başta aslında ondan konuşmayı planlamıştım.

Benim adrenalin tutkumu keşfetmem çok yenilerde oldu. Adrenalin manyağı olmak için ille de ekstrem spor yapmak şart değil. Ki hiç sevmem. Ama bir şekilde kendimi çeşitli süreli sözlerin yükümlülüğü altına ardı ardına sokmak yoluyla adrenalin bağımlısı yapmışım. Geçemeyeceğim yerlere kabak bağlamakta ne kadar da ustalaşmışım, fark etmeden. Bu yükümlülüklerin bir bölümü maddi, bir bölümü de manevi. Tabii manevi olanların yükü daha ağır. Ama geri durmuyorum. Duramıyorum. Heyecanın, bu türden sıkıntının bağımlısı olmuşum. Kendimi kurcalamaktan iyidir yine de...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.