Bazen susulur, metin kendini takdim eder:
"... Mekanın kurucusu ihtiyar belirdi. Hemşin çınarı gövdesi ile geçti masanın diğer ucuna oturdu. Bu masa, servis dışı saatlerde personelin, mekan sahiplerinin masasıdır.
Mutfak tarafına baktı, kasada işi çekip çeviren oğullarına baktı. Nihayetinde bana döndü, "Nasılsın?" dedi ses telleri bitmiş bir gırtlak ile.
O sesin bir alt tonu eskiden dolmuş durağı kahyalarında olurdu. Dolmuş müşterisini toplamak için, "Gassaray Gassaray" şeklinde çığırdıklarında; ses biraz metalik, biraz ses telleri bitik, biraz sigara, biraz Güzel Marmara şarabı veya paşa gönlü ne çekerse, ama gırtlakta var bir düğüm, ses o düğümü aşarken yolda yanıyor.
'Teşekkür ederim iyiyim. Siz nasılsınız?'
'Boşver,' dedi eliyle. 'Amaan,' der gibi, 'ben de bu dünyaya geldim geleli, emaneten bir don giymişe döndüm,' der gibi, 'geldik gidiyoruz,' der gibi.
Bu hareketi sık yapar. Bana zamanı sallıyor gibi gelir o el öyle yapınca. Görmüş geçirmiş adam. İkinci cihan harbi arefesinde, Trabzon limanından gemi ile gencecik bir delikanlı olarak gelmiş. Mason locasının arka sokağında bira, şinitsel veren bir mekan varmış. Mekan sahibi Bay Fischer çocukları ile Almanya'dan gelmiş. Belki de Gamalı Haç'tan kaçmış.
Bay Fischer'in yanında bulaşıkçılığa başlamış. Bu esnada mesleki terbiye, iş disiplini almış. İşin gidişatına bakmış, bulaşıktan ziyade servise yatkın olduğunu düşünmüş. Düşüncesini gerçekleştirmeyi denemiş. Allah, Hızır ve Odin, onun düşüncelerini gerçekleştirmeyi deneyen bir insan olmasından hoşnut olmuşlar. İşini rast getirmişler. Genç yaşında Postacılar Sokak'ta Hristaki Taverna'da şef olmuş. Oradan yürümüş, 1954'te Demokrat Parti devrinde, Baba Nişan adlı Ermeni'den bu mekanı almış. Alış o alış.
Bir gün bana, "tükenmez" adlı bir meze'den söz etti. Savaş, kıtlık, yokluk günlerinde bir tepsiye su doldurup, ortasına bir kalıp beyaz peynir yerleştirip, peynir yağını suya bırakırken ekmeği banıp, arada peynir tırtıklayıp, su azalınca ilave edip...
Kapı açıldı, iki kadın bir adam belirdi. İhtiyar, kadınları görünce canlandı. Kalktı yanık sesi ile şakıdı. Aldı müşteriyi, götürüp bir masaya oturttu. Ayrılmadı bir süre masanın başından. Sağa sola parmak şıklattı servise gaz verdi. Veya kadınlar hoş, güzel idi, ihtiyar kendine gaz verdi. Veya zamanı salladı.
'Yaşlı erkeklerde hayat enerjisi üretme halleri' şeklinde bir fikir gezdirdim. Hemşin çınarı ihtiyar ile Marcello derler çapkın bilinir bir İtalyan'ı zihnen yan yana getirdim. Birbirlerinin dilini bilmiyorlardı ama kadeh tokuşturmayı ve kapıdan giren kadınları karşılarken ışıldamayı biliyorlardı.
Cep telefonuma mesaj geldi. 'Köprücük kemikleri belirgin kadın' doğum günümü kutluyor.
Başka zaman olsa, 'ne gereği var, ayrıldık ya biz' şeklinde kaşıntım tutardı. Fakat bu akşam ruhen güzelim. İyi kötü bir denge tutturmuşum. Kendimi bile bağışlamışım. Telefon açıp 'teşekkür ederim' diyebilirim.
'Teşekkür ederim. İncittiğim için özür dilerim. Esasen bende oldum olası, 'ulan bu hayatta bir şeyler eksik' duygusu vardır. İçimde bir yerlere yapışıktır. Yapıştığı yerde, kel şahısların zaman zaman ellerini enselerine götürüp 'acaba pencere mi açık?' diyerek sağa sola bakınmaları gibi davranışlara sebep olan sürekli bir esinti vardır. Bu ruh keli bende mi var veya hayat mı böyle? Bilemedim? Bu soruya bir cevap bulamadım, bulup tamam olamadım. Sizi mesud edemedim. Sizi de benim bu hallerim sarmadı....'
...
Yakın bir arkadaş, adı lazım değil, çok gerekli ise zamanlaması itibariyle 'kaderin cilvesi' diyelim, yanında karısı ve bir arkadaşı ile belirdi. Severim kendisini ve ailesini. Rahmetli pederi, kış vakti Tarabya'dan denize girenler cemiyeti mensubuydu. Cemiyet dediğim neticede 3 arkadaş idi. Kalktım ayakta selamladım.
'Niye kapı ağzında oturuyorsun?'
'Kapı ağızlarını severim. Her an kaçıp gidebilmek ihtimalini diri tutar,' dedim.
Gülerek söyledim. Bazı şeyler gülerek söylendiğinde sorgulamadan geçiştirebileceğimiz tabii bir şey oluyor.
Gidip masalarına oturdular.
İç sesim, 'O yar'e mektup yazdın, yollayamadın,' dedi.
Hatırlatma yerindeydi. Bir cevap vermek gerekirdi. Cevaben telgraf çektim: 'Teşekkür ederim.'
'Kibarlık, bazı hallerde samimiyetsizlik olabilir,' dedi iç sesim.
Haklı. Ama konu bu değil."
İlhami Algör
İkircikli Biricik
İletişim Yayınları, 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.