22 Şubat 2015 Pazar
Küçük Ölüm Sahnesi
Berlin Nationalgalerie'de bulunan bu resim, Kleine Sterbeszene (1906), Berlin'de beni karşısında ağlatan iki sanat eserinden biri olmuştu. Ağlayışım üzüntüden ya da mutluluktan değildi, duygulanımın şiddetindendi. Tam anlamıyla sarsılmıştım.
O güne dek Max Beckmann'ı tanımıyordum. Bilmediğim başka bir şey de, bir sanat yapıtının insanı bu denli etkileyebileceğiydi.
Şiir ve resim konuştuğumuzda sık sık "anlam" ve "beğeni"den bahsederdik; belli bir eseri anlamaktan, onu beğenmekten ya da beğenmemekten. Bu resmin karşısına geçtiğim anda yaşadığım aydınlanma anı ise tüm nitelemeleri geçersiz kılmıştı. Resme ilk baktığımda, Beckmann'ın kendi annesinin ölümünü anlattığını bilmiyordum; resimdeki Munch etkisinden bihaberdim. Tek bildiğim, bu yas evinde hüzün ve çaresizliğin değil, dehşetin bulunduğuydu.
O gün müzede şunu öğrendim: Bazı sanat yapıtları göğsünüze, kalbinizin olduğu yere dokunurken, bazıları da göğüs kafesinize elini daldırıp kalbinizi avuçlar. Bu resim de bana göre, katıksız kudrettir.
Max Beckmann, 1884 Leipzig-1950 New York
Kleine Sterbeszene,1906, 110 x 71 cm.
Sağ üstteki HBSL (Herr Beckmann seiner Liebsten/ Bay Beckmann[dan] en sevgilisine)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.