7 Şubat 2015 Cumartesi

Ayrılık da sevdaya dahil

Rıhtım Caddesi’nde yürüyorum. Yürüyorum demek de doğru değil aslında, her adımda duraksatan, bir pazar yeri itiş kakışıyla ilerlemeye çalışılan bir sürüklenme bu. Vakit geç. Otobüs şirketlerinin servisleri yol boyunca sıralanmışlar. Gidenler, uğurlayanlar, satıcılar ve benim gibi yoldan geçenlerle tam bir keşmekeş. Biraz ilerde arkadaşımla buluşacağım. İçimde bir özgürlük duygusu var:  evden sıyrılmışım sonunda. Arkadaşımla en az üç dört saat bir yerde oturup kafa çekecek ve laflayacağız. Ben hep yaşlandığımdan bahsedeceğim, kafamın dağınıklığından bahsedeceğim. İkimiz de hep aynı şeyleri konuştuğumuzu düşünecek ama yine de hep aynı şeyleri konuşacağız.

Yürürken kimseye bakmamaya, kimseyi görmemeye çalışıyorum. İnsanların hikâyelerini öğrenmek istemiyorum. Eğer öğrenirsem, onlar için üzülecek, sevinecek, elde olmadan yüklerini sırtlayacağım. En hafif hikâye bile ağır bir yük şu anda. Kendimi zor taşıyorum; gücüm yok sizi de taşımaya, diye düşünüyorum. 

Ne diye palavra sıkıp duruyorum, kendime bile? Al işte, takıldı bakışlarım. Durdum ona bakıyorum şimdi:  Otobüsün camına alnını yaslamış genç bir kıza. Önümde duran delikanlıya el sallıyor. Gözleri dolmuş. Ağladı ağlayacak. Kendi gidiyor ama başka her şeyini burada bırakmış. Boca ediyor bütün duygu yükünü üzerimize. Delikanlının yüzünü görmüyorum iyi ki. Tam arkasındayım.

Otobüs yavaşça hareket etti. Ama ilerleyemedi. Trafik yoğun. Veda anı uzadıkça, hüznü dayanılmaz hale geldi. Kızcağız demir alan gemiden bir halat atmış, delikanlı da tutup babaya sarıvermiş gibi, neredeyse gözle görünebilen bir bağ var arada. Sonunda hüzün halatı gerildi, gerildi, bir süre sonra koptu ister istemez, otobüs ilerledi. Arkasından baktık biraz, kızı göremeyene kadar. Otobüs hala görünüyordu baksan, ama kızı göremedikten sonra, ne yapacağız otobüse bakıp da. Ağlıyor mudur acaba...

Delikanlıyla yürüdük, o önde ben arkada, birlikte. Omuzları düştü. Durdu. Ben de durdum. Cebinden ağır ağır paketini çıkardı. Bir sigara yaktı. Çektiği ilk nefesle yürümeye başladı. Üfleyince ben de ona olabildiğince yaklaştım, dumanını içime çektim. Sigaradan güç almış gibiydi, hızlandı. Ben de hızlandım. Gölgesi gibi takip ederken onu, az ötede önüme biri atladı: “CD oyun lazım mı abla”. Sonra aramıza mesafe girdi, gözden yitirdim onu. Tam da o anda, can simidi gibi göründü arkadaşım gözüme. Ayrılanları unutmaya çalıştım artık; evden çıkalı on beş dakika değil de sanki gençliğimin yirmi yılının birden geçtiğini düşünmemeye çalıştım. Olanca gücümle kulaçladım kalabalık denizini, ona doğru.

2013 kışı, Kadıköy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.