Özgecan Aslan'ın ölümü, çok üzücü bir olaydı, kahrediyor insan; ama sonrasında yazılıp çizilenlerin bende yarattığı tahribat daha büyük oldu. Hemen hemen hiçbirine katılmıyorum. Benim bu olay özelinde ve genel olarak düşündüklerim çok başka. Burada paylaşmayacağım, sadece bugünlere dair tarihe bir not düşmek istedim.
Nuh Köklü'ye gelince. Baştan belirtmek isterim ki kimseyi kişisel olarak suçlamak, polemiğe girmek niyetinde değilim, zira hem ne haddime hem de benim harcım değil bu işler, ama birkaç cümle yazmadan geçemeyeceğim.
Yeldeğirmeni'nde oturuyorum, olay hemen yanı başımızda oldu. Yeldeğirmeni işgal evini (ben Don Kişot demeyi tercih etmiyorum) ve Yeldeğirmeni Dayanışması'nı bizzat içinde olamasam da kurulduğundan beri gayet iyi biliyorum, geçirdiği tüm süreçlerden: kuruluşundan bu yana yapılan etkinlik ve çalışmalardan, sahne olduğu gruplaşmalardan ve kopuşlardan, giderek işlevsizleşmesinden, her şeyinden haberdarım.
Buraya yedi yıl önce taşındığımda mahalle oldukça izbe bir yerdi. Metruk binaları, Kadıköy'ün merkezinde olduğuna bin şahit isteyen sokaklarıyla 30-40 yıl geçmişte yaşıyordu. Son yıllarda büyük bir hızla İstanbul'un en geniş kapsamlı dönüşen yerlerinden biri oldu; kentsel dönüşümle zıt anlamda, oturanlar lehine değer kazandı.Yakında, Haydarpaşa projesi kapsamında kentsel dönüşüm savaşları çıkacaktır mutlaka, ama henüz söylentiden başka bir şey yok. Duvar resimleri festivaliyle başlayan dönüşüm, mahallenin belediye hizmeti alarak çevre düzenlemelerinin yapılması ve bazı binaların restorasyonu, özelikle de eski Fransız okulu ve kilisesinin restorasyonuyla devam etti; sokakların handiyse bir Avrupa kentindekine benzemesi sağlandı.
Diğer yandan, Gezi süreciyle başlayan ve gelişen mahalle dayanışması, havaların soğumasıyla yaz aylarında toplandığı otoparktan sonra kendine bir yer aradı, bulunan yer, bugünkü işgal evi, yani on-on beş yıldır kaba inşaat halinde duran, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun sokağındaki metruk binaydı. Bu işgal evi, Türkiye'de bir ilkti. Mahalle bugüne kadar da sanat atölyelerinin, cafelerin ve ikinci el eşya mağazalarının art arda açılmasıyla iyiden iyiye çehre değiştirdi.
Diğer yandan, Gezi süreciyle başlayan ve gelişen mahalle dayanışması, havaların soğumasıyla yaz aylarında toplandığı otoparktan sonra kendine bir yer aradı, bulunan yer, bugünkü işgal evi, yani on-on beş yıldır kaba inşaat halinde duran, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun sokağındaki metruk binaydı. Bu işgal evi, Türkiye'de bir ilkti. Mahalle bugüne kadar da sanat atölyelerinin, cafelerin ve ikinci el eşya mağazalarının art arda açılmasıyla iyiden iyiye çehre değiştirdi.
Mahalleliyle bütünleşmek için işgal evinde birçok güzel çalışma yapıldı, ama ev sonuç olarak marjinal kaldı. Her yeni oluşum gibi, ilgiyi üzerine çekti. Doğal olarak, bu ilgi sonucunda hoşnut olanlar kadar, husumet besleyenler de oldu. Destek veren, örneğin işgal evine bedava su veren esnaf olduğu gibi, Köklü'nün katili gibi memnuniyetsizliğini belli eden, arada tartışmaların yaşandığı esnaf da vardı.
Dün akşam Köklü'nün uğurlanmasına giderken, çarşıdaki esnaftan tek tük, vitrinine Dayanışma'nın anma duyurusunu asanlar, anmaya gitmek için dükkanı kapatanlar olduğunu gördüm. Bugün Dayanışma örneğin, Yeldeğirmeni Eczanesi için boykot çağrısı yapıyor. Duyuruyu asmasını rica ettiklerinde, mahallenin düzenini bozduklarını söylemiş, Köklü'nün ölümünden dolayı onları suçlamış.
Mahalledeki cenaze törenine katılım fena olmamasına rağmen, katılanların çoğunluğu mahalleden değildi; mahallelinin burnunun dibinde olan bitenden ya haberi yok, ya umrunda değil, ya da daha kötüsü, karşı tavır içinde.
Mahalledeki cenaze törenine katılım fena olmamasına rağmen, katılanların çoğunluğu mahalleden değildi; mahallelinin burnunun dibinde olan bitenden ya haberi yok, ya umrunda değil, ya da daha kötüsü, karşı tavır içinde.
Nuh Köklü'nün ölümünden sonra, olay sırasında yanında olanların anlattıklarını izledim. Herif önce beyzbol sopasıyla çıkmış, elinden almışlar, o da gitmiş bıçağı kapıp gelmiş... Bu adam daha önceden eylemlere müdahale eden, husumetini, nefretini daha önce de ortaya koymuş bir adam. Hem Dayanışma'ya, hem mahalleliden duyduğum kadarıyla, oruç tutmayan vb. gelen geçene de sataşan biri. Videoda olayı anlatırken diyorlardı ki, biz onu "indirme"sini bilirdik, yapmadık. Neden yapmadınız? Sopasını elinden alıp bırakmışlar, ikna etmeye (!) çalışmışlar. Nuh, kalbine bıçak saplayan, "benim esnafım ... alperendir" diye vazifelendirilen, yaptığının yanına kar kalacağını bilen bir cani tarafından, ama naiflik yüzünden öldü!
Ne zaman karşındaki gözü dönmüş, sopalı, satırlı tiplerin seninle aynı düzlemde olmadığını, sopaya, bıçağa karşı sözle karşı koyamayacağını anlayacaksın? Gezi'de polislere kitap okudun sen! Meinhof ne demişti hatırla:
“Polisler domuzdur; üniforma içindeki tip, insan değil bir domuz olduğu için onunla çatışmamız gerekir. Yani onunla konuşacak bir şeyimiz olamaz, zaten bu kişilerle konuşmak da yanlıştır, elbette ki ona ateş edilebilir.”
Burada söylemeye çalıştığım şey, onların yaptığı gibi kimseye durup dururken saldırmak değil. Ama savunmada akıllı olmak! Hele iç güvenlik yasasından sonra gör şenliği; uzun süredir içinde bulunulan kutuplaşma savaşa evrilecek eninde sonunda. O zaman örgütsüzlüğün ve hayal aleminde yaşamanın bedelini hep birlikte nice canlarla ödeyeceğiz.
"Ne olur bu bir rüya olsun" sözleri tesadüf değil, hal-i pür melalimizdir. İçinde bulunduğumuz durum rüya değil, kabus da değil. Gerçekçi olmak üzerine, her şeyin bir çeşit oyun olmadığı üzerine ciddi ciddi düşünmek lazım. Nuh Köklü naifliğin yol açtığı kan kaybından öldü!
Not: Yazıyı burada bitirecektim ama Gatlif'in Indignados/Öfkeliler filmi geldi aklıma. Filmde hikayeyi, kendini güç bela Avrupa'ya atmış bir göçmenin gözünden izliyoruz. Bu, gerçek anlamda hiçbir şeyi olmayan kız, bir gün eylemcilerle bir araya geliyor, güle oynaya eylem yapan, muhtemelen tuzu kuru olanlardan bir kıza, elindeki tek şeyi, elmasını veriyor. Bu sahne bana çok çarpıcı gelmişti; sorunu tam olarak ortaya koyuyor: Eylem yapanlar hiçbir zaman, eylem yapması gerekenlerle çakışmıyor, çakışamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.