Facebook'ta gezinirken gözüm, bilgisayar ekranının sağ tarafındaki özet haberler kolonunda "Eduardo Galeano (1940-2015)" diye bir satıra takıldı. Önce inanmak istemedim, saliseler sonrasında ise sanki bugün değil daha önce ölmüş de haberim olmamış gibi bir hisse kapıldım: yasını tutmayı kaçırmıştım... Tıkladım, haber çok yeniydi oysa. Galeano, 74 gibi günümüz için genç sayılabilecek bir yaşta, akciğer kanseri yüzünden, aramızdan bugün ayrılmıştı.
Haberi öğrendiğimde evdeydim, hemen kalkıp, çoğu başucumda duran kitaplarını bir araya, elimin altına toplama ihtiyacı duydum. Denebilir ki, bir çeşit sarılma ihtiyacıydı bu. Baktım, bu toplamda birkaç eksik vardı. Galeano'nun ölümlü olduğunu henüz bilmiyorken arkadaşlarıma vermiş olacağım.
Öldüğünü duymamış olduğumu neden varsaydım, neden yasını tutmayı kaçırdığımı hissettim?
Çünkü onu uzun bir süredir okumamıştım; yani duyguya tercüme etmek gerekirse, onu terk etmiş, ya da en hafifinden ihmal etmiştim...
Neden kitapları başucumda duruyor ve neden, onu ihmal edişim?
Çünkü bir zamanlar, uyumadan önce, rastgele bir kitabını açar, bir sayfa da olsa ondan bir şeyler okur, öyle uykuya dalardım. Alışkanlık haline getirmiştim bunu. Sonra, raftaki kitapların yalnızca sırtlarına bakmak ve içindeki en sevdiğim yazıları aklımdan şöyle bir geçirmek bana yetmeye başladı. Bu elbette okumakla aynı şey değildi, ama diğer yandan Galeano okurları bilirler ki onun anlattığı rüyalar birer gerçekliktir ve anlattığı gerçek olaylar büyülü biçimde insanı, düş gücünü kuşatır: Düşlemek her şeydir.
Neden Galeano ölümsüz gelirdi bana?
Çünkü Galeano'nun metinleri zamansızdır. Aynı anda hem geçmişte hem de bugündedir. Bu yüzden, gelecekte de yaşayacaklar. Şu anda duyduğum acı nedeniyle hissedemesem de, biliyorum ki Galeano da yaşayacak.
Başlığı ödünç aldığım harika söyleşi için bakınız:
https://oggito.com/eduardo-galeano-gonlun-haritasinda-sinir-yoktur-2-0720146010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.