Ayo sahnede konuşmayı seven, çok sıcak, samimi ve bu nedenle dinleyiciyi kolayca avucunun içine alabilen biri. Böyle oluşu da öncelikle kendini açmasından: Ayo Nijeryalı bir baba ve Romanya çingenesi bir anneden, Almanya'da doğmuş ve büyümüş. Tam bir erime potası olduğunu söylüyor, "Ticket to the World" şarkısına başlamadan önce. "İyi" bir pasaporta sahip olduğu için çok şanslı olduğunu, ama dünyada böyle çok az şanslı insan bulunduğunu, örneğin teyzesini, vize alamadığı için Almanya'ya getirtemediğini ve kanserden kaybettiğini anlatıyor.
Ferguson'da bir polisin silahsız genç Michael Brown'ı öldürmesi ve mahkemece suçsuz bulunması Ayo'yu çok sarsmış ve bunun üzerine bir şarkı yapmış; dinleme ayrıcalığına sahip olduğumuz bu muhteşem şarkı da yeni albümde yer alacakmış:
"...one bullet
two bullets
three bullets
four bullets
five bullets
six bullets
for just to be sure..."
Konserde Ayo'nun gitar haricinde bateri ve piyano da çalabildiğini öğrendik; wikipedia'dan öğrendiğim kadarıyla çocukken kemanla başlamış müziğe.
Benzersiz bir sesi ve tarzı var, bu yüzden Ayo'nun şu tür ya da bu tür müzik yaptığını söyleyemeyiz, kendine haslığıyla Ayo'ca bir müzik yapıyor.
Türkiye'de adettendir bis yapılması, ama epeydir bu denli coşkuyla sahneye tekrar çağrılan bir sanatçı görmemiştim. Geri geldiğinde tek başınaydı; piyanoda bir şarkı söyledikten sonra, konserde ona eşlik etmiş olan basçı ve klavyeci de geldiler ve yaklaşık yarım saat daha sahnede kaldılar. Ayo bu ikinci kısımda "Life is real", "Who's loving you" ve "I'll be there"i söyledi; şarkı aralarındaki doğaçlamalar çok eğlenceliydi, sevdiği müzisyenleri öğrenmiş olduk: Nina Simone, Donny Hathaway, Michael Jackson, Marvin Gaye, Bob Marley...
Konser başlamadan önce kendimi iyi hissetmiyordum, rahatsızdım ama bittiğinde tamamen iyileşmiştim. Genelde müziğin gücü ise, özelde de Ayo'nun gücü. Daha ne diyeyim, onu canlı izlemek çok güzeldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.