"Yalnızlık tutkularda gezer çoğu kez;
körkütüğünden sırılsıklamına,
zilzurnasından akla yatkınına kadar
bütün tutkularda.
Çünkü aklın,
her şeyi tutkuya dönüştürmek gibi
tuhaf bir köyü vardır;
ve tutkular,
insanı tutmaya yarayan en eski kulplardır
-ki birini göğe çıkarır
ya da yere batırırken
çoğunlukla oralardan tutulur.
Bu yüzden,
önce tutkuları öğrenilir insanın,
sonra tutkuları unutulur."
Hasan Ali Toptaş, "24.", Yalnızlıklar, İletişim, İstanbul
"Bir çeşit özdenetim, yani "tutkunun kölesi" olmaktansa kaderin sillesinin kopardığı duygusal fırtınalara dayanabilme, Eflatun'dan beri yüceltilen bir erdemdir. Bunun eski Yunanca'daki karşılığı olan sophrosyne, Yunanca uzmanı Page Dubois'nın yorumuyla, "kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması; ahenkli bir denge ve bilgelik" anlamına gelir. Romalılar ve eski Hıristiyan kilisesiyse buna temperantia, yani dengeleme, duygusal aşırılıkları sınırlama demiş. Amaç, duyguları bastırmak değil, dengedir: Her duygunun kendine özgü bir değeri ve önemi vardır. Tutkusuz bir hayat, yaşamın kendi zenginliklerinden kopuk ve yalıtılmış, donuk, çorak bir kayıtsızlık alemine dönüşebilir. Ancak Aristo'nun tespit ettiği gibi, makbul olan uygun duygudur, yani koşullarla orantılı biçimde hissedebilmektir. Duygular fazlasıyla bastırıldığında donukluk ve uzaklık yaratır; kontrolden çıktığında, aşırı ve ısrarlı, patolojik bir hale gelir. Kişiyi felç eden baskın kaygılanmada, öfkeye dönüşen kızgınlıkta ve manik ajitasyonda olan da budur." (s.77)
Daniel Goleman, "Tutkunun Köleleri", Duygusal Zeka, Varlık/Bilim, İstanbul
Hasta olmayı kim ister; sürekli kötü hissederek dolaşmayı, elbette istemeyiz. Ama, özellikle geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden bu yana mutluluğun bir zorunlulukmuş gibi empoze edilmesine karşı seslerin yükselmeye başladığı son yıllarda, bu sefer de bir "dengeli olmaya çağrı" furyası sürüp gidiyor. Hayatta neyin dengesi var ki biz dengeli olacağız? Dalganın üzerinde değil, içinde olmalıyız gibi geliyor bana; hem, aşırılıklarımı da sevmeye başladım galiba. Yaşadığımı ancak böyle hissedebiliyorum.
Bir gün dostum bana, "hissettiklerine bakıldığında, tanıdığım en duygusal insansın, ama iş davranmaya geldiğinde mantık abidesi kesiliyorsun, tam bir makinesin" demişti. Bu o kadar doğruydu ki. Şimdiye dek kendi kendime çözemediğim sıkıntıları da açıklıyordu. Bu sanırım, dengeli olmaya çalışmaktı, hatta, dengeli olmaya çalışmak da değil, dengeli görünmeye çalışmak. Asıl sıkıntı burada.
Bence yapılması gereken, mutlu olmaya ya da dengeli olmaya "çalışmak" değil, duygularını -inişiyle, çıkışıyla- nasıl geliyorsa öyle kabul edip, onunla uyumlu olabilmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.