
Aralık ayı yıllardır benim için en zor ay; bunun başlıca nedeni, doktora ara raporunun teslim edildiği ay olması. Rapor verilen bir ay daha var, Haziran, ama Haziran yazın güzelim umutları ve hafifliğiyle dolu bir ay olduğu için, sıkıntı bakımından kasvetli Aralık'ın eline su dökemez. İçinde bulunduğumuz ay bundan önceki yıllarda yaşadığım toplam bunaltı miktarını kat be kat aştım; işyerindeki sıkıntılar, birtakım başka
dead-line'ların (siz de
dead line'lar yaklaştıkça benim gibi sahiden öleceğinizi düşünüyor musunuz? :) eklenmesi ve artık tezi teslim etmezsem geldiğim yolun sonundan aşağı düşme ihtimalimin ihtimal olmaktan çıkıp bir realite haline gelmesi gibi ek sıkıntılar tansiyonumu fırlatıyor (mecaz değil- patolojik bir durum söz konusu). Tüüüm bunlara rağmen at gözlüklerini takıp sadece önümdekine odaklanabilen biri değilim; gurur duymuyorum ama, herhalde artık bu yaştan sonra bazı şeyleri kabullenip onlarla birlikte yaşamayı öğrenmek gereklidir; uzun lafın kısası, bloga "yapmam gerekenler" yüzünden ara vermeyi düşünmüyorum. Ama eğer birşeyler kar ya da zarar olarak gün içinde kendiliğinden sıyrılıp gelmemişse de blog için kasmayıp, Roland Barthes'in
Bir Aşk Söyleminden Parçalar'ını tefrika edeceğim. Benim için hem eğlence, hem de beyin jimnastiği olacak; buradaki düşünce motifi şu: Ben de ustamın (Levi-Strauss) izinden gidiyorum: belli bir konuyu çalışmaya başlamadan önce, başka bir konunun üzerinde ufak tefek akıl yürütmeler yaparak hazırlık yapıyorum. Tabii benimkiler her zaman, kendi dar birikimim ve mütevazı zekamın ölçüsüne göre, oldukça hafif konulardır. Maksat üzerinde düşünecek "herhangi" bir şey olsun, kafa temizlensin (burada karatahtayı yeni derse hazırlamak için silen bir öğretmen imgesi).
Sizin de çok umrunuzdaydı eminim bu açıklama, işte laf ola beri gele.
Barthes'in parçalarına başlamadan önce son bir not: Aslında bugün, Anita Sezgener'in "Normalia"sı ile tanıştım; ama kolay değildi, hiç kolay değildi bu karşılaşma; acı yükünü tartıp, tadını alabilmek için onu sonraya bıraktım.
DERİSİ YÜZÜLMÜŞ
Aşık öznenin kendisini yaralanabilir, en hafif yaralara bile açık kılan, özel duyarlılığı.
1. "Hemen incinen tözden bir küreyim." Derim yok (okşayışlara var yalnız). Aşktan söz ederken -Phaidros'un Sokrates'ine öykünerek- Derisi Yüzülmüş demek gerekir, Tüyleri Yolunmuş değil. (Freud, Essais de psychanalyse, 32)
Ağacın direnci çivinin sokulduğu yere göre değişir; ağaç eşyönlü değildir. Ben de öyle; benim kendi "ince noktalar"ım vardır. Bu noktaların haritasını bir ben bilirim; dışsal olarak gizemli davranışlara göre, şundan ya da bundan kaçınarak, şunu ya da bunu arayarak, kendimi onlara göre yönlendiririm; bu ruhsal akupunktur haritası bir önlem olarak yeni tanıdığım kişilere dağıtılsın isterdim (üstelik, bana daha çok acı çektirmek için de kullanabilirlerdi bunları). (R. H.: konuşma)
[bu başlık devam edecek]
R. Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar, s. 90.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.