Baş tarafı Deli Boran -1; 2 ve 3'te.
...
- Emmi bana bir kahve yap bakalım, dedi.
Kahveci kahve getirdi. Boran kahveyi içtikten sonra, çıkardı bir kırmızı lira verdi. Kahveci dedi ki:
- Oğlum, ben bunu bozamam. Benim kahvemin sermayesi bir lira yok, dedi. Boran dedi ki:
- Emmim, benim kahveye verecek başka param yok mu? Gönlümden o koptu. Onu verdim, dedi. Sen bize bir kahve daha yap, dedi.
Kahveci kahveyi yaparken:
- Oğlum, sen bir hanedan evladı görünüyorsun, dedi. Kimlerdensin, dedi.
- Babamı bildiğim yok, dedi. Fakat anam Irışvanoğlu'nun bacısı imiş.
Kahveci buna dedi ki:
- Ulan, sen Irışvanoğlu'nun yiğenisin de, koltuğu damdıralı buralarda ne geziyon, dedi.
Boran dedi ki:
- Emmi, ben de dayıma gitmek istiyordum amma, nerde olduğunu bilmiyorum. Ve de öldürür diye de korkuyorum.
Kahveci dedi ki:
- O adam seni çok aradı. Senden başka hiçbir mirasçısı yok o adamın. Sana bir de kağıt yazayım, bu kağıdı da ver. Irışvanoğlu benim bahşişimi verir.
Boran kahveyi gene içti. Bir lira daha çıkardı verdi. Allahaısmarladık eyledi. Kağıdı koynuna koydu, yola düştü. az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, günün birinde Irışvanoğlu'nu buldu. Düğnük evine vardı ki, dayısı orda oturuyor. Başında yüz, yüz elli çadırlı aşireti ile sohbet ediyorlar. Boran da vardı,meclise oturdu. Irışvanoğlu kafasını kaldırdı.
- E bire gençler, iki türkü çağırın da dinleyelim, dedi.
Meclistekiler, ben bilmem, ben bilmem, diye birbirinin karaltısına sokulmaya başladılar. O demde birisi Boran'ın sazına dokundu.
- Aman beyim, burada bir aşık var, dediler.
Irışvanoğlu yanına çağırdı Boran'ı. Baktı ki ufacık tefecik, genç bir çocuk. Bunu yanına oturtturdu.
- De bakayım oğlum, iki türkü söyle, dedi.
Aldı bakalım Boran, ne dedi:
Nazlı dostum selam salmış gel diye
Ara yerde engellerim var diye
Açtı ak göğsün bana em diye
Emdiğim aklıma düştü efendim
Nazlı dostum selam salmış gelmesin
Ara yerde engelleri duymasın
Eliminen ak göğsünün düğmesin
Çözdüğüm aklıma düştü efendim
Metini de deli Boran metini
Ne vereyim Küpeli'nin metini
Ak bilekli samur kürklü hatunu
Nişanlımı vermediler efendim
Bunun adını Boran deyince:
- Ulan, sen nasıl Boran'sın? Anayın adı neci? Babayın adı neci? Bana de, dedi.
Boran derhal çıkardı, dayısının eline kağıdı verdi. Kağıdı okuduktan kerli, meclise döndü:
- Arkadaşlar, bu işte, bizim kaçan kancığın oğlu Boran bu işte, dedi. Benim bundan başka mirasçım yok, dedi. Buna hörmet eden, bana da eder, dedi. Boran'a dedi ki: Senin türkünden ben bir şey anlamadım. Ne ise şu türkünün manası bana de, dedi.
Boran dedi ki:
- Babam öldüğünde anamın karnında imişim. benim olduğum gece komşumuzun bir de kızı olmuş. Anam beşik kertme nişanlım eylemiş. Sonra anam da öldü. Ben elin arasında kaldım. Kız da çok zengin oldu. Şimdi vermiyorlar efendim, dedi.
Irışvanoğlu dedi ki:
- Oğlum sen hiç merak etme. Onu, eğer para ile ise, terazinin bir gözüne kızlarını koysunlar, bir gözünü de para ile tartar, alırım.
Boran dedi ki:
- Vallahi parayla vereceklerini bilmiyorum.
Irışvanoğlu'nun bölük kabadayısı:
- Beyefendi biz elin parasını yerken, biz paramızı mı yedirelim. Bana üç yüz atlı ver, ben gider basar alır gelirim.
- Peki, dedi. Baskın davulunu çaldırmaya başladılar. Atlılar toplandı. Bölük kabadayısı bunların içinden birem birem üç yüz kişiyi seçti. Irışvanoğlu kendi atını çektirdi Boran'a.
- Bunu da sen bin, dedi.
Atlılar değnek oynaya oynaya yola düştüler. Antep'in kenarına gelince kız bunların kalabalığını gördü.
- Gene bizi deveyinen görmiye gelenler var, dedi.
Süslendi püslendi. Zülüfünü tarayıp, kendi kendine bir çekidüzen verdi. O demde atlılar yetişti. Boran'a:
- Hangi evde? diye sordular.
Boran da:
- Şu evin içinde, arasında perde var, dedi.
Kılıcını çeken evin üstüne yürüdü. Milletin haberi oldum olacağım deyinciye kadar, kızı çıkardılar. Bir ata bindirip yola düştüler. Arkadan varan millete, kimisi dönüp harbetti. Böyle böyle Irışvanoğlu'nun hududuna gelince, atlılar yığıldı kaldı. Irışvanoğlu'na gelin geliyor diye müjdeci gitti. Gelin br tarafında Deli Boran, bir tarafında da bölük kabadayısı, ikisinin arasında gidiyor. Kız şöyle baktı ki, bir yanında bir babayiğit var ki, hiç görülmüş kişilerden değil. Öte yandakine baktı ki, memleketlerindeki tanıdığı Boran.
Dedi ki:
- Yarabbi, eğer ben bu babayiğide gidiyorsam, Boran da bunların köylüsünden ise, bu adam beni öptüydü. şimdi halka malamat olurum. Eğer Boran'a gidiyorsam, ne ise kaderimi çekerim. Böyle derken bölük kabadayısı da, uşak bizim götürdüğümüz kız nasıl ola, nasıl görürüm, diye aklından geçirdi. O demde bir kasırga geldi, kızın yüzünü açıverdi ki, buluttan ay çıkmış gibi. Oğlan o tekli, bunu böyle görünce aklı bokuna karıştı. Atın boynunu kucaklayıp aşağı düşmedi. Dedi ki aklından: Boran, ben bunu sana yedirirsem, bu babayiğitlik bana haram olsun, dedi. O demde Irışvanoğlu da karşıladı. Bir çadıra gelini indirdiler. Düğünler kuruldu. Çalıp çığrıldıktan sonra, gerdek gecesi, Boran dayısının eline, müsaade stemiş de vardı. Dayısı dedi ki:
- Yürü yiğenim, Sana üç gün müsaade. Üç günden sonra gel. Arkadaşlarınla görüş, tanış, konuş, akşamleyin çadırına git, dedi.
Deli Boran dayısının elini öperek çadıra doğru yürüdü. Bölük kabadayısı dedi ki:
- Dayıyın evladı olmadığından vicdanı kısa, dedi. Üç gün müsaade de ben aldım, dedi. Git altı günden sonra gel, dedi.
Çok memnun oldu. Bölük kabadayısına:
- Sağ ol, dedi.
Çadıra vardı. Üç gün kaldı. Üç gün sonra bölük kabadayısı Irışvanoğlu'nun yanına geldi. Konuştular. Konuştuktan sonra kalkmak istedi. Irışvanoğlu dedi ki:
- E bire bölük kabadayısı, gitme. Boran da gelecek, bir iki türkü söyletip de dinleyelim, dedi.
Bölük kabadayısı güldü:
- Eğer Boran o gelinin yanından üç günde dört günde çıkarsa, ben sana ne istersen veririm, dedi.
Irışvanoğlu dedi ki:
- Eğer Boran bugün gelmezse sen de ne istiyorsan, ben de veririm, dedi.
Bunlar bir katar deveye bahsettiler. Beklediler. Akşam oldu Boran gelmedi. Sabahtan oldu, gene bahsettiler, gene gelmedi. Üçüncü gün gene bahsettiler, gene gelmeyince, Irışvanoğlu dedi ki:
- Zaten bunun anasında meymenet yoktu ki danasında olsun. Bugün cellatları çağırın, Boran'ın boynunu vurduracağım, dedi.
Meğer bunların bir yere baskın ederlerse, davul döğdürmek adetleri imiş. Adam öldürürken de gene davul döğdürürler imiş. Boran'ın altı günü yetince, dayısının yanına yürüdü. Gelirken yolda bir adamcağız ras gelip:
- Ulan, nereye gidiyorsun serseri, dedi. Dayın seni öldürecek, dedi.
Boran:
- Ne diye kadan alayım? diye şaşmaya başladı.
Öteki adam dedi ki:
- Yavrum, aman beyler diyeceğine, sapa dağlar demen yeğ, dedi.
Boran çadıra da dönmeden eğile eğile kaçtı. Gültepesi derler bir dağa yerleşti. Ay geçti, yıl geçti, Irışvanoğlu hiçbir yerden bir haber alamadı. Fakat kızın feryadından hiç duramıyordu.
Dedi ki:
- Seni baban evine göndereyim, dedi.
Küpeli hatun dedi ki:
- Boran'dan haber olmayınca, ölürsem gene gitmem, dedi.
Irışvanoğlu bunu duyunca, kızın çadırını kendi çadırına kazığa kazık bağladı.
Boran bu düstur ile yedi sene gezdi. Açık, çıplak. Sırtta pırtı kalmadı. Her yeri ayı malağına döndü. Kıllandı. Fakat elindeki sazda da bir tek tel kalmış. Böyle gün geçirirken, bir gün arefe günü, Irışvanoğlu'nun ser kaplan avcısı varmış, bu avcı diyor ki:
- El sabahtan kurban kesecek. Bizim kesecek bir şeyimiz yok.Ben de çocuklara bir av vurayım.
Beline bir örme sardı, tüfeğin fellesinin barudunu yeniledi, Gültepe'ye doğru gitti.
...
(devam edecek)