1 Mart 2015 Pazar

Deli Boran -2

Baş tarafı Deli Boran -1'de

...

Çerçi gidiyor. Düğüne varıyor. Öteberisini sattıktan bir müddet sonra, Irışvanoğlu'nun meclisine varıyor. Başındaki meclise diyor ki:
- Ben mangır satacağım. Mangır satan türkü çağırmanın cezasından kurtulur. Türkü çağırmayanlar ya çerçiden çeyrez alıp yedirecek, yok olmazsa kapıya çıkıp it gibi ürecek.

Mangır satıldıktan sonra herkes türküye başlıyor. O çağırıp bu çağırırken, çerçiye varıp dayanıyor. Çerçiye diyorlar ki:
-De bakayım. Sen de türkü çağıracaksın.

Çerçi:
-Ben türkü bilmem, diyor.

-Türkü bilmezsen, öteberini getir dök şuraya millet yesin.

-Ben diyor, öteberimi yedirirsem, sermayemdir, çocuklarım aç kalır, diyor.

-Öyle ise, kapıya çık it gibi ür, diyorlar.

-Bunu da yapamam, diyor. Türkü çağırmaz adam olmaz amma, ihtimal bir kerpiç ayaklarım. Mecliste kızan olur belki.

Irışvanoğlu diyor ki:
-Yiğide söylerler türkü. Kötüye söylerler. Gözele de söylerler, diyor. Eğer bana türkü söylediler ise, benim türküm olsa bile, yiğit isem yiğitliğimi bilirim. Kötülüğüme söylediler ise, kötülüğümü bilirim. Gözele söylediler ise, darılan kuşağını gevşetsin, diyor. Reyinde hürsün, bildiğin gibi söyle, diyor.

Çerçi türküyü alıyor:

Yetdi m'ola Şam elinin hurması
Gitti m'ola ala gözün sürmesi
Mısırın Bağdadın telli turnası
Dostun sana selamı var Kınalı

Açıldı mı bağçamızın gülleri
Uzun olur Siveyişin yolları
Şimdi alard alard değner yoları
Dostun sana selamı var Kınalı

Çerçi Yusuf der de oldum şivara
Ulunun işini mevlam onara
Öksüz Yakup gördüm ağlar pınara
Dostun sana selamı var Kınalı

Bu türküyü söyleyişin, Irışvanoğlu, kalbinden ağrı, dedi ki:
- Bunu böyle diyeceğini bileydim, seni kılıcınan parçalardım, dedi.

Çerçiye dedi ki:
- Sen nerelisin?

Çerçi yerini doğru söylemedi. Ben Antepliyim, dedi.

Fakat çağrılan türküye kız, öteki çadırdan ağrı, türküyü iyice dinledi. O demde kınasını yakmaya başlayacaklarmış. Kız dedi ki:
- Teyzem, bizim usulumuz, kına suyumuzu elimizle getiririk. Ben eliminen özerim. Ondan sonra siz kınanızı yakarsınız.

Kınacı gelen karılar:
- Kınalı hatun, o sizin bileceğiniz iş. Bizim adetimiz böyle değil amma, böyle imiş, böyle olsun, diyorlar.

Kız helkeleri alıyor. Pınara varıyor ki, Öksüz Yakup pınarın başında ağlıyor.
- Ağlamanın sırası geçti. Ocağın bata durma, diyor. Ordan helkeleri iç içine oraya koyuyor. Öndüç alınmış un gibi tozuyorlar. onlar kaçmakta olsun, çerçinin kulağı kızın çadırında oluyor. Ordaki kadınlar diyor ki:
- Yahu bunların suyu uzak mıymış, bayraktarlar gidin de yoklayın, diyorlar. Bunu duyunca çerçi öteberisini yükletiyor, o da kaçıyor. Bayraktarlar varıyorlar ki pınara, helkeler pınarın başında, kız yok. Geliyorlar, kız yok, diyorlar.
Avratlar diyor ki:
- Irışvanoğlu'na diyek mi? diye telaşlanıyorlar.

Yaşlıca kadının biri diyor ki:
- Nasıl olsa duyacak. Ben varır derim.
Irışvanoğlu'nun yanına varıyor.
- Beyim, diyor, usulumuzda kına suyunu biz elimizinen getiririk, kınamızı ezdikten sonra, kınamızı yakarsınız diye bacın bizi atlattı. Şimdi helkeleri pınarın başında bulduk, kız kaçmış, diyor.

Irışvanoğlu öfkelenerek:
- Şu çerçiyi bana çağırın, diyor.

Bakıyorlar ki çerçi de kaçmış. Öksüz Yakup'u da aratıyor, onu da bulamıyor. Kızın kaçtığına hükmediyor. Gelen kınacılar savuşup gidiyorlar.

Gelelim Kınalı hatunla Öksüz Yakup'a. Ordan kaçıp Antep'e geliyorlar. Irışvanoğlu'nun hududunu çıkıyorlar. Antep'te bir mağaraya yerleşiyorlar. Öksüz Yakup günde bir şelek odun getirip, satıp, ekmek alıp, mağarada it dirliğinde bey gibi geçiniyorlar. Aradan altı ay geçtikten sonra Kınalı hatun hamilli oluyor. Öksüz Yakup ölüyor. Kınalı hatun da onun bunun ekmeğini pişiriyor, bir bazlama alıp onunla idare oluyor. Günün birinde vakti geliyor, bir kışlık bir boranlık günde çocuk ağrısı tutuyor. Gece çocuk oluyor. Ne pekmez var, ne beleyecek çaputu var. Diyor ki:
- Ben bunun babasının adını koymam buna. Nasıl olsa kadersizdir. Böyle kışlık boranlık bir günde oldu. Ben bunun adını "Boran" vururum, diyor.

Sabahtan oluyor, komşularından hayır sahipleri, bir garip diye, kimi çaput veriyor, kimisi de pekmez. Hayrına, herkes elinden gelen yardımı yapıyor. Aradan günler geçip Boran beş altı yaşına basıyor. Anası Kınalı hatun da ölüyor. Çocuğun ağıdına komşular toplanıyor, geliyorlar ki anası ölmüş. Herkes hayrına yuyup kaldırmak istiyorlar. Cebinden bir kağıt çıkıyor. "Ben Irışvanoğlu'nun bacısı Kınalı hatunum. Bu kağıtla kardaşıma haber verin," diyor.

Irışvanoğlu'nun bacısı olduğunu bilişin halk, bunu şanınan şöhretinen gömüyorlar. Irışvanoğlu'na da kağıt yazıyorlar: "Bacın buraya gelmiş, fakat bilmedik. Altı ay sonra kocası öldü. Beş altı sene sonra da kendi öldükten sonra, cebinden bir kağıt çıktı. Senin bacın olduğunu bildik. şimdi de Boran namında bir çocuğu kaldı."

Irışvanoğlu diyor ki:
- Bu çocuğu bana kim getirirse ona bir dünyalık veririm, diyor. Çocuğu da bir kimse Antep'ten götüremiyorlar. Onun bunun danasını güderek on, on iki yaşına değiyor. Bakıyor ki oraya biraz aptallar konmuş. Damdıra çalanlarını görüyor. Varıp onların içine karışıyor. Onlardan damdıra alıyor. Tın mın damdıra çalmayı öğreniyor. Orda bir kız ünleniyor, Küpeli hatun namında. Her görmesine bir tülü deve veriyorlar kızın.

Boran diyor ki:
- Ben giderim şu kıza, hem görürüm, kendi elden bir deve alıyor, ben de kendinden bir bahşiş alırım, diyor. Giderken bir kahveye varıyor. Kimi deveyi vermiş kızın yanında çıkmış, kimi de kızı deve ile görmeye gelmişler. Kahvede bunun lafı ile günleri geçiyor. Boran kahveye dıkılışın, kahveci bunun yakasından tuttu:
- Bura senin yerin değil, diye, geri kovdu. baktı ki Boran'ın elinde bir damdıra var.
- Efendiler, bu adamın damdırası varmış. Aşıklığı varısa getirin türkü söyledin, dedi.

O adamlar da geri bağırdılar, sandalya gösterdiler, bir kahve söylediler.
- De bakayım çocuk, şu damdıranı çal, dediler.

Boran damdırasına düzen verdi. Biraz çaldıktan sonra:
- Türkü de çağır, dediler.

- Türkü de çağırırım amma, belki kerpiç ayaklarım da durduğum yerde beni döğersiniz.

Orda bulunan adamlardan birisi dedi ki:
- Beğendiin kadar çal. Seni kim döğecek olursa onun belasını ben veririm. Darılan kuşağını gevşetsin, dedi.

Aldı bakayım Boran ne dedi:

Göğde uçan huma kuşu
Ne bilir gülün kıymatın
Kargayı dala kondurman
Ne bilir dalın kıymatın

Kahvelerde laf atanlar
Gerçeğe yalan katanlar
Sonra beyliğe yetenler
Ne bilir elin kıymatın

Çift sürüp bider ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arıya hizmet etmeyen
Ne bilir balın kıymatın

Bunu diyen Deli Boran
Küçücekten yetim kalan
Bir görmeye deve veren
Ne bilir malın kıymatın

Bunu, türküyü söyleyince kahvedeki bulunanların:
- Bu türküyü bize söylüyor, diye, bazıları zığardılar.

Kendine evvel söz veren dedi ki:
- Arkadaş, adam doğrusunu söyledi. Bir deve üç senede meydana geliyor. Bunu bir saat konuşmak için verenlerin birisi de bensem, hakikat mal kıymatını bilmez deliyiz.

Çıkardı bu adam Boran'a hem birkaç lira bahşiş verdi. Kahveciye de dedi ki:
- Gidip şu adamın sırtına bir kat elbise yaptıracaksın, diye parasını verdi.

Boran elbiseyi giydikten sonra, o adam dedi ki:
- Ulan, aşıklığın varmış. Şu kızın yanına git, dedi.

Boran dedi ki:
- Benim deve değil, bir tavuğum bile yok. Kız beni yanına iletir mi?

O da dedi ki:
- Aşığım diyerek çık. Eğer çıkartmazsa, zaten ben bu kızı görmekten vazgeçmiştim. O bir deveyi sana vereceğim, sen git gör, dedi.

Boran damdırasını koltuğuna aldı, kızın kapısına vardı. Kızın yanına çıkmak istedi ise de, kapısındaki kapıcılar, kızın yanına salmadılar. Boran dedi ki:
- Ben aşığım. Ben de varıp Küpeli hatundan bir bahşiş alacağım.

Kıza haber verdiler. Kız dedi ki:
- Gerekliği yok. Aşıklar saprak olur, dedi.

Yanındaki cariyeleri kıza yalvardılar:
- Ne var ablam, gelsin de aşıkmış bir türkü söyletek. Sen de hiç görünme, dediler.

Boran'a müsaade ettiler. Yukarı çıktı. Baktı ki ne görsün. Kırk tane kız var. Hepsinin de kulağı küpeli.
- Ulan bunların hangisi Küpeli hatun imiş diye, baktı ki hiçbir işe yararı yok. Ulan, ben bunlara deve değil, bir tavuk bile vermem, görmeye gelenler meğer hep eşekmiş.

O demde kızlar başına toplandı:
- Aşığım, bir türkü söyle de dinleyelim, dediler.

- Kızlar, benim başıma çok toplanman, dedi. Benim kafamın bir tutalgası var, dedi. Çok kalabalığı sevmem. Sonra tutalgam tutarsa, damdıranın çömleği ile, üç dört tanenizin kafasını parçalarım, dedi.

Kızlar dedi ki:
- Amaaaan, cinliymiş, yaklaşmıyalım, dediler.

Uzaktan ağrı yalvarmaya başladılar. Aldı bakalım Boran ne dedi kızlara:

...

(devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.