Hayatı, bizi içine saklandığımız siperleri terk etmeye zorlayan, tanklı-uçaklı-zehirli gazlı topyekun ve akışkan bir yıldırım savaşı (Blitzkrieg) olarak yaşayan bir şair Barış Özgür. Baktığı her yerde, yaşadığı her deneyimde bu savaşın tablolarını gören, bununla hesaplaşan ve gözlem dolu bir gerginliği sonuna dek korkusuzca taşımasını bilen bir şair. Güçlü duyguların ani patlamalarını cepheden kaçmadan tek tek göğüsleyen... Edasız, numarasız, sahnesiz, son perdesiz... Ailenin arkadaşlığın aşkın/ ve şiirin kucaklaşarak uyuduğu/ sönmeden o en son ocağa doğru yürümeye çağıran bir şair... Ve blitzkrieg, bu ülkede hiç alışık olmadığımız, biricik bir yalansızlığın trajedisini taşıyan önemli bir şiir kitabı.ymış. Arka kapakta böyle diyor. Ve ben de diyorum ki hadi ordan. Kim yazmış ki bunu, editör Ali Özgür Özkarcı'ymış. Günahı boynuna. Bana kalırsa, kim yazdıysa, Barış Özgür için birkaç sıfat atmış kafadan, bir de şiirlerden birinden bir-iki dize koymuş -kitabı hiç de temsil etmeyen, arkasına "yalansızlık" falan fıstık, olmuş sana arka kapak yazısı... Bu mudur yani. Bu kadar mı bu eşi benzeri olmayan kitaba.
Anlatmaya çalışayım Blitzkrieg nedir, neden kitaba isim olarak konmuş bir tesadüf değildir. Der Blitzkrieg, II. Dünya Savaşı'nda Almanların kullandığı savaş doktrinidir. Düşmanın savunma hattını yarmak, dağıtmak ve yok etmek için, yeni bir strateji geliştirmelerine izin vermeyecek bir hızda ve yoğunlukta tüm savaş makinelerinin topyekun kullanıldığı, yani allah ne verdiyse saldırılan bir yıldırım/cehennem harekatı demektir; şiddeti vurgulanmalı iyice. Polonya ve Fransa savaş tarihi iyi anlatır.
Barış Özgür hayatı Blitzkrieg olarak yaşayan bir şairmiş, arka kapak yazarına göre. Bilmiyorum, Barış Özgür hayatı nasıl yaşıyor, ama Barış Özgür şiirini hayatımıza soktuğundan beri bizim bir Vernichtungsschlacht (imha savaşı) içinde olduğumuzu biliyorum. Topyekun saldırıyor işte: bundan dolayı kitabın adını Blitzkrieg koymuş. Bütün silahlarıyla biniyor tepemize, dağıtıyor, yok ediyor savunma hattımızı; umut kırıcılık, yok yok umut yok edicilik bu, kezzapla erimiş yüzler, küçük bedenlerde domdom kurşunuyla açılmış kocaman delikler ve diğer bildiğimiz ama duymak ve görmek istemediklerimizle zorla yüzleştirerek. Zaten zar zor yaşıyoruz, dokunsalar yıkılıyoruz; ne hakla ha, ne hakla? Daha savaşamadan saldırıp yeniyor bizi.
Barış Özgür kazara karşıma çıkmasın, ağzını burnunu kırarım :) Çünkü önce o başlattı:
turizmcileri neden öldürmemeliyizBlitzkrieg, s.44-48.
bilemiyorum öldürebiliriz de
hayal etsenize mini şortlarla tokyo terliklerle bermudalarla
bikini üstlerinden memeleri taşanlar mı dersin
kan güneş kremi ve tuzlu sular
kaçışıyorlar çığlıklar arasında
yandaki dükkan müziği son ses açık bırakmış
o yazın en popüler şarkısı kulaklarımızda
bilmem ben belki kılıcı tercih ederim
bazılarımızda ağır makineli
bazılarımızda da muhakkak çivili sopa
peki ya hayaletleri ne yapacağız
yıkık emekli asker yazlıklarını
terk edilmiş instagram hesaplarını ne yapacağız
patlamış şişme kolluklarda kalan bir kolu
kiminle gömeceğiz kimi
ne yapacağız bu kimsesizliği
cümleler giderek uzayacak devasa otellerin harabelerine gelince sıra
geniş topraklar üzerinde yerle bir edilmiş binlerce oda
binlerce beylikdüzü binlerce zor geçmiş bir yıl
binlerce dönünce anlatılacak gece
ve düşünsenize ilerlemeyen taymlaynlarınıfeysbukların
en son yüz yirmi altı beğeni almış
henüz her şeyden habersiz
köpeğine kendini yalatırken çekilmiş fotoğrafı güzel bir kızın
ne öldürmesi olum saçmalamayın
herkes gibi yaşayayacak elbette insanlar hepimiz kadar
kalabalıklaşarak ve azalarak
intikamını alacaklar birbirlerinden herkes gibi yaşamanın
masalar donanacak elbette eski defterler açılacak
scooterlar vızıldayacak kız bacaklarında
of di mi bu yaz sivriler azıtacak
her yer rusla dolacak yabancı zannedecekler yeni saçlarınla
ülke kurtulacak terlikler şıpırdayarak
eski sevgililere birer kadeh daha dolacak
yeni ilginç yerlerle, insanlarla ve selfilerle bir sonraki yıla
sözleşecekler hayatta kalmaya
ve dönecekler kucaklaşarak herkes gibi mezarlıklarına
herkes gibi yaşamanın hayaletleri olarak
bilemiyorum işte herkes gibi bir kucaklaşma ve intikam
hayal edip durdum ben de siyasetten ve aşktan
kardeşlerimle kahramanca bir çatışma ama üniformasızız
veya eroinlenmiş gibi gülümseyerek dönmek
elimde market poşeti karımın yanına
uykuya hamaklara şezlonglara ve dalgaların hışırtısına
bırakıp kendimi yıkıp geçtiğimi kimsesizliğimi
geniş topraklar açtığımı havaya uçurmadan önce
terk edenlerle plazaları
yağan cesetler altında öpüşerek teselli edecektik
herkes gibi yaşamazlığımızı
ve kaybedecektik birbirinin peşine takıp
hayaletlerini birbirimizin
peki ya ne yapacağız dedim ben de
bu enkaz altında vatansızlığımızı
intikamsızlığımdan bir vatan hayal edip durdum
öbür yanağıma bir tokat daha
ve dayanacak bir kadın
kucaksızlığıma
herkes gibi sanıyor insan bilemiyor herkes gibiyken
göremiyor burnunun ucunu
asıl hayaletin kendisi olduğunu
ve tatile çıkaracak bir cesedi olmadığını ortada
çoktan kaybedilmiş bir cephenin altında
küçümseyerek barışmayı
çoktan başkasına aşık bir kadına gömülü
zayıf bularak kucaklaşmalarını
hayallere dalmış bir hayalet
herkes gibi sanıyor dönülecek bir ev
ve açılacak kendisine de bir mezarlık yer sanıyor
çoktan çarpılmış kapılar ardında
bozarak sessizliği
bulacakmışım gibi sanki cesedimi
ve kucaklayacakmışım gibi canlanana kadar
turizmcileri öldürmesek de olur
daha kısa şiirler de yazabiliriz bundan sonra
biliyorum üşeniyorsunuz
gözünüzü yoruyor uzun konuşmalarım
halbuki görmemiz değil
kokusunu takip etmemiz lazım
çürümüşlüğümüzün cahil kokusunu
öğretene kadar kendimize çoktan ölmüşlüğümüzü
ve çoktan terk edilmişliğimizi toprağa
rüzgara rağmen siyasete ve aşka
yakan ve kül eden şeylere
sis ve dumana
ey müslümanı bu zindanın
ey komünisti bu mağlup şehirlerin
ey romatizmalı yörüğü bozkırın ve dağların
allah aşkına şu korkaklığımıza bakın
bırakalım ve kavuşalım artık
ey nerede unuttuysak şu kayıp cesedimizi.
Barış Özgür
160. Kilometre
Şubat 2015
P.S. Geçen gün academia edu'da şöyle bir başlık gördüm ama indirilebilir bir metni, kaynağı yoktu görünürde (şaka mı, ben mi beceremedim indirmeyi anlamadım, ama başlığın gerçeklik payı da yok değil): "Okura Hareket Çeken Şiir - Bir Güncel ve Sosyallik Sorunu Olarak Türkçe Şiir". Madem Almanca'dan gidiyoruz, devam edelim: Evet, belki de bu saldıran, hareket çeken şiir, Türkçe şiirin yeni yönüdür; Zeitgeist bu yönde demek ki ve daha yenecek çok dayağımız var belli ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.